ANNE-BABA ÇOCUK İLİŞKİSİ

Anne-baba, çocuklarını eğitirken öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu hali hazırdaki gelişim dönemini tanımalıdır. Başka bir deyişle, çocuklarını keşfederek işe başlamalıdır.

Anne-baba, çocuklarının kendi modelleri olmadığı gibi, kardeşlerinden ve arkadaşlarından farklı, bağımsız, kendine özgü zeka ve kişilik özellikleri olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler.

Anne ve babanın çocuklarına , “uygun olan davranışı” ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretebilmeleri için, gerek kendi aralarında gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir.

Anne-babanın özgüvenli bir çocuğa sahip olabilmeleri için, önce kendilerine, sonra birbirlerine, ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir.

Anne-baba çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu yapamadığında hayal kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde beklentiler içine girmemelidirler. Çocuğa yaklaşımda anne-babanın tutkularından ziyade; çocuğun ilgi ve yetenek onun yönlendirilmesinde esas alınmalıdır.

Anne-baba öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden, ona sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar. Bilinmelidir ki, sevgi temeline dayanan eğitim, sağlam ve başarılı eğitimdir.

Anne-baba, soyut düzeyde uyarı yerine, somut düzeyde model olmayı temel almalıdır.

Anne-baba öyle bir ortam hazırlamalıdır ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi güvenli ve anne babayı yanında hissetmesine rağmen özgür hissetsin. böyle bir aile ortamı çocuğun kendine özgü anlayış ve düşüncesini ifade etme olanakları sağlar. Buna karşın sağlıksız bir aile, çocuğun nasıl algılaması, düşünmesi ve davranması gerektiğiyle ilgilenir. Çünkü bu anne-baba için, çocukları belirli bir kalıba sokmak, onu bağımsız olarak gelişmesinden daha önemlidir.

Anne- baba, çocuğunun kişiliğine saygı duyan, benlik saygısı üstün kişiler olmalıdır ki, çocuklarının benlik saygısı da üstün olabilsin.anne-babalar kendi kendini yönetebilen bireyler yetiştirmek için gerekli psiko-sosyal ortamı hazırlamalıdırlar. Bunun için de aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmasına fırsat verilmelidirler.

Kısacası, anne-baba, çocuğa sevgi veren, girişim yetenek ve özgüvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda anne-babanın sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur.Çocuğun istemi hiçbir zaman engellenmez. Aşırı davranışları anlayışla karşılanır ve yumuşak bir biçimde düzeltilir. Böyle bir esnek ortamda çocuk ,cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. Yaşamını yapıcı çabalar üstüne kurmayı öğrenir.

İdeal anne-babayı tanıtmak zor olmakla beraber başarılı anne-babalar ,çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp ,çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan ,davranışlarında belirli bir kararlılık ve devamlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğunun isteklerini dinleyen anne-babalardır.

Yine başarılı anne-babalar, çocuğunun kendi kendisini denetlemesini ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, olayların sonuçlarıyla onları baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.

ANNE BABA GENÇLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü ana babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliğe ve nedensiz öfke patlamalarına bir anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi beğenmeyen en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında, soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik dönemine bağlamak istemezler. Bu nedenle onların tepkileri de sert olur. Sevecen ve yumuşak bir yaklaşımı bile geri çeviren, üstüne varılınca öfkeden deliye dönen genç karşısında bocalar, nasıl tutum takınacaklarını bilemezler. Çocuklarının kendilerinden uzaklaştığını, hatta kendilerine düşman gözüyle baktığını anlayınca üzüntüye kapılırlar. Öğütleri batar, iyi niyetli sözleri geri teper. Böylece iletişim kopar, ilişkiler karşılıklı bağrışmaya ve meydan okumaya dönüşür. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi onları çileden çıkarır. Bu evde yaşanmaz! Diye kapıyı çarpıp sokağa çıkan genç bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi neşeli eve dönebilir, anasıyla şakalaşıp kardeşine takılabilir. Odasına kapanıp müziği sonuna dek açabilir. Ertesi gün sınavı varken telefon başına geçip yarım saat önce ayrıldığı arkadaşlarıyla uzun uzun konuşur. Sınavı hatırlatılınca, Ben ne yaptığımı biliyorum, dersime çalıştım bitti diyebilir.

Ana babaları daha da şaşırtan gencin dışarıda sıkılgan davranırken evde bu kadar huysuz, sinirli, tedirgin oluşu ve her şeye tepki göstermesidir. Eş dost yanında saygılı, uslu, akıllı davranırken evde ters, aksi, suratsız, güç beğenir ve değişken oluşunu bir türlü anlayamazlar. Çevreden , çocuklarıyla ilgili övgülü sözler duyan ana baba birbirine bakışmadan edemezler.

Gencin kendisine karşı duyduğu yabancılık duygusu öyle yoğunlaşabilir ki, kendisinin bu evde istenmediğini, değer verilmediğini düşünür. Kendisi haklı, ana babasının tepkilerini, anlayışsızlıklarını abartır, baskılarını, kısıtlamalarını yana yakıla anlatır. Kısacası kimse onu anlamıyordur. Oysa genç kendi kendisini de anlamakta güçlük çekmektedir. Ailesine karşı keskin bir eleştirici olmuştur, ama kendi iç çelişkisini, durmadan değişen ruhsal durumunu, aşırı tepkilerini doğru değerlendiremez.

Onu en iyi anlayan artık arkadaşlarıdır. Kendisi gibi evden kopan, bağımsızlık arayan arkadaş kümesine sığınır. Orada kendisine değer veren, sıkıntısını paylaşan, birlikte eğlenen yaşıtları vardır. Arkadaş seçimine karışılması ya da arkadaş ilişkisinin koparılması bu çağda genci en sert tepkilere iter. Ana babasıyla çatışması doruğa varır. Evden kopan ve evi akşamdan akşama otel gibi kullanan gence karşı ana baba da aldırmaz davranamaz. Yasaklar konur, kısıtlamalar getirilir. Bu önlemler aşırıya giderse genç, derslerini savarak, ana babadan habersiz okulu asarak tepkisini belli eder. Kız erkek arkadaşlığı konusundaki aşırı kuruntularda genci sıkar. Kiminle geziyordun, neden geç kaldın? Gibi sıkıştırmalar ve güvensizlik öfke patlamalarına yol açar. Madem ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildiğim gibi davranırım diyebilir. Bu nedenle çok tutucu aileden gelen kızların kaçamak ilişkilere daha sıkı yöneldikleri görülür.

Arkadaş kümesinin genç üzerindeki etkisi arttıkça ana babaların da tedirginliği artar. Ana-babalar derslerin aksamasını haylazlığını, başına buyruk davranışını hep arkadaş topluluğunun kötü etkisine bağlarlar. Ana babaların sandığının tersine bir genci arkadaşları ayartmaz, çoğunlukla genç kendi eğilimine uyan gençleri arar bulur. Okuldan sık sık kaçan gençlerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de okulda başarısız olan gençlerdir. Genel bir kural olarak gencin ailesiyle çatışması büyüdüğü oranda arkadaş kümesinin ayartıcı etkisine kapılma olasılığı artar.

EVLİLİK HAVUZU

Evlilik; insanlık tarihi boyunca üzerinde çok düşünülmüş ve belirli kalıplara sokulmaya çalışılmış, dişi ve erkeğin beraberce oluşturduğu temel ilişki biçimidir. Tüm kültürlerde farklılıklar gösterebilse de çok güçlü bir ilişki biçimi olan evlilik; bu güçlü yönünün yanında bir o kadar da zor yürütülen, özellikle günümüz şartlarında sürekli beslenmesi gereken bir su havzası gibidir . Erkek ve kadının, iki ayrı ırmak olarak besledikleri bir göl olarak tanımlanabilecek evliliği bu anlamda üçlü bir ilişki biçimi olarak tanımlayabiliriz. Kadın Erkek ve Evlilik. Evlilik öncesinde ve süresince, Erkek ve Kadın aşklarını, sevgilerini, birbirlerine yönelik duyarlılıklarını, cinselliklerini, kültürel uyuşmalarını, komplekslerini ve diğer tüm mahremiyetini evlilik havuzuna aktarabildiği sürece o havuz dolar. Havuzun dolması huzurlu mutlu ve sürdürülebilir bir evlilik için temel şarttır. Evliliğin süre giden aşamaları içinde eşlerin aralarında problemler yaşanması kaçınılmazdır. İşte bu problemlerin çözülebilmesinin güç olduğu durumlarda ve çözüm çabalarının yetersiz kaldığı noktada, Evlilik Havuzuna ihtiyaç vardır. Eşler, Sevgileri, birbirlerine duyarlılıkları, aşkları cinsellikleri ile bu havuzu oluşturup beslemiş iseler, havuz onların probleminin çözümüne enerjisini aktaracaktır. Eğer havuz oluşmamış yada boş ise o zaman çiftlerin evlilikleri gerçek bir ayrışmaya gidecektir.

Günümüz evliliklerine baktığımızda bu evlilik havuzunun oluşmasına ve beslenmesine her zamankinden çok ihtiyaç vardır. Günümüz şartlarının insanı, kendine ve ilişkilerine yabancılaştırabilen, sosyal, ekonomik, teknolojik, rekabet halindeki sistemi, sürdürebilir bir birlikteliği zorlaştırmaktadır. Çiftlerin gerek beraber geçirdikleri zamanın kalitesi gerekse kendilerini var edecekleri olanakların yetersizliği, sosyoekonomik şartlar ve çocuk yetiştirmenin sorumluluğunun zorlaşması gibi tüm bu değişkenler günümüz evliliklerini zorlaştırmaktadır. Başta Büyükşehirlerde olmak üzere son yıllardaki boşanmaların ciddi bir artış göstermesi bu durumun en belirgin göstergesidir. Ve şu da bir gerçektir ki eşlerden boşanabilirsiniz ama çoçuklardan asla. Bu anlamdada sağlılık bir ilişki çocuklu çiftler için evlilik sonrası da oluşturulmalıdır

İste, evlilik havuzunun oluşması ve beslenmesinin önemi burada yatmaktadır. Sürdürülebilir Bir Evlilik İlişkisi. Bu havuz oluşmadığında veya doldurulmadığında çiftler birbirlerinden uzaklaşmakta bir süre sonrada kopabilmekteler. Önce küçük tahammülsüzler, sonrasında ortaya çıkan öfke kontrol eksiklikleri, cinsel isteksizlikler, şiddet, yatağın ayrılması, beraber geçirilen zamanın çok azalması sonrasında oluşan başka ilişki arayışları. Kaçınılmaz sonu hazırlıyor günümüzde. Önce zihnen sonrasında fiilen ve en sonunda resmen boşanma. Ve boşanma sürecinden sonra gördüğümüz ciddi depresyonlar

Peki Ne yapabiliriz ?

Yapılabilecekler bir çok çift için farklılıklar gösterse de bazı temel ilişki biçimleri. Aşağıda belirtilmiştir.

1. Kendimizi çok iyi tanımak, komplekslerimizle barışmak
2. Dil veya Davranış becerisini sergileyebileceğimiz iletişim becerisi kazanmak
3. Eşimizin duygularını görebilmek, onu yargılamadan duygularını anlayabilmek
4. Evlilik öncesinde zihnimizde oluşacak gizli ajandaları paylaşımla ortadan kaldırmak
5. Evlilik öncesinden başlamak üzere sosyokültürel algılamalarımızın ve kabullerimizin izin verdiği ölçüde bedenlerimizin birbirini tanıması
6. Eşimizin duyarlılıklarını ve zorluklarını fark etmek ve onları yargılamamak akıl hocalığı yapmamak
7. Evlilik sonrasında cinsel yaşamı zengin ve tatmin edici kılmak
8. Stratejik kararları beraber alabilecek paylaşımda bulunmak (Çocuk, İş değişikliği, ev değişikliği vb)
9. Her eşin kendi yaşam alışkanlıkları olabileceğini kabul etmek ve birbirini değiştirmek ve kendine uydurmak çabasına girmemek
10. Eşler arası problemleri çocukları üzerinden gündeme taşımamak
11. Çözümsüz kalabilen sorunlar ile ilgili profesyonel yardım almak

Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
Aile/Evlilik Terapisti
0532 570 16 93

EVLİLİKTE İLİŞKİ BİÇİMLERİ

Evlilik ve Boşanma Kadın ve Erkek için yaşamın en önemli dönemlerini oluşturmaktadır. Sürdürülebilir ve kişiyi besleyen bir evlilik; yaşama dair bir çok olumlu duygu, düşünce ve davranışın seçilen eş ile paylaşılması olarak söylenebilir. Boşanma durumunu ise yoğun üzüntünün, gerginliğin, öfkenin ve ruh sağlığını etkileyen diğer olumsuz duygu düşünce ve davranışların yaşandığı süreç olarak tanımlayabiliriz. Çiftlerin evlilikten aldıkları hazzın gelişimi, çiftlerin duygu, düşünce, cinsellik, paylaşımları ve kişisel gelişime olanak sağlayıcı biçimde birbirlerini besleyebilme becerileriyle oluşmaktadır. Sağlıklı evlilik diyebileceğimiz bu ilişki yapısı çok az çift için ilişkinin veya evliliğin başından itibaren yakalanabilen bir durumdur. Hangi yaşta olursa olsun evliliklerin başlangıcı çoğunlukla sorunlu olabilmekte ve bu sorunlar bazen zamana bağlı olarak veya çiftlerin kendi çabalarıyla çözülebimektedir Bu süreçte çiftlerin, birbirlerini daha iyi anlamaları için, birbirlerini ve evliliklerini nasıl sağlıklı biçimde beslemeleri gerektiğini öğrenmeleri gerekir. Günümüzde hangi sosyo kültürel seviyede olursa olsun bir çok çift başladıkları bu yeni ilişki biçimine (Evliliğe) alışma ve yeni bir yaşam ilişkisi kurma sürecine adapte olma aşamalarına gerekli sabrı göstermekte güçlük yaşamakta veya bu süreçte profesyonel desteğe kapalı olabilmektedir.             Tüm tespitler ışığında evlilik ilişkisinin olası biçimleri ve sonuçları ile ilgili temel yaklaşımlar aşağıda sunulmuştur. İç İçe Geçmiş İlişki Biçimi: Çiftlerin evlilik ilişkisi içinde yaşamın tamamına yakın zamanını beraber geçirdikleri ve bireysel alanın büyük oran da yaşanmadığı bir ortam. Özellikle evliliğin başlangıç dönemlerinde olabilen ve zamanla esnemesi gereken bir ilişki biçimi. Evliliğin ileriki dönemlerinde bu ilişki biçimi devam ederse çiftlerden birini veya her ikisini bunaltan ve kendini yaşayamaz hale getiren bir durum oluşabilir, ve evlilik beslenemez biçimde çatışmalı bir hal alır.  Temsili İlişki Biçimi: Çiftlerin evlilik ilişkisi içinde çok büyük oranda bağımsız davrandıkları evlilik ilişkisi adına sadece temel koşulların (ekonomik yapı, çocuk, ev vb) paylaşım alanı içinde olduğu bir ilişki. Bu süreç de yaşanan bir çatışma yoksa evlilik ilişkisinin bir formal anlaşma olarak kaldığı söylenebilir. Çatışmalar yaşanıyorsa evlilik duygusu ve birlikte yaşa arzusunun sonuna gelindiğinin yansıması olabilir. Evliliğin geldiği durumda,evliliğin temeli olan duygusal paylaşım ve cinsellik ilişkisinde gerileme ve soğuma yaşanır, ve sadakat noktasında esnemeler olabilir.  Görev İlişkisi: Evlilik ilişkisinde paylaşımın olmadığı sadece çocuklar var ise anne ve baba rolünün olduğu veya kültürel etkenler ile boşanılamadığı durumlarda oluşan ve çiftlerin evlilik ilişkisi içindeki temel paylaşımlarını (duygu düşünce ve davranış, cinsellik, vb) yaşamadıkları bir ilişki biçimidir. Bu süreçteki bir evlilikte çatışma yaşanmaz ise evlilik sadece kağıt üzerinde kalmış ve evlilik çiftlerin bireysel hayatlarını yaşadıkları bir biçime bürünmüştür. Çiftler birbirlerini sorgulamazlar ve birbirlerinden kişisel beklentileri yoktur. Mevcut durum çatışma yaratıyorsa evlilik boşanmaya doğru gidiyordur  Sağlıklı Evlilik İlişkisi; Çiftler evlilik ilişkisi içinde kendilerini de yaşabildikleri ölçüde olumlu duygularını evlilik içine daha da akıtabilmekteler. Eşlerin, eşinden farklı olabilecek kendi ilgi alanlarını alışkanlıkları, keyiflerini yaşabilmesi evliliğe yönelik sınırlandırılma hissini de ortadan kaldırabilecektir. Çemberlerin kesişme noktası ise başta sadakat, duygu paylaşımı, sağlıklı yaşanan bir cinsellik ve gelecek hedeflerindeki ortak algıdan oluşmaktadır. 
Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog

SAVUNMA MEKANİZMALARI

İnsan yaşamında zorlandığı problemleriyle başa çıkamadığı dönemlerde davranış ve duygularında benliğini koruyacak tutum ve yaklaşımlar sergiler. Bu durum benliği algıladığı tehlikeden koruyan yaklaşım olarak değerlendirilir. Kişinin zorlandığı durumlar karşısında sergilediği savunma mekanizmaları aşağıda sunulmuştur.Savunma düzenleri (Defence mechanisms): Benliği kaygıdan kurtaran, geliştiren, olgunlaştıran, gerçekle bağlantısını ve gerçeğe uyumunu sağlayan ruhsal işlevlerin tümü olarak tanımlanabilir. Benliğin savunma düzenleri çatışmanın yarattığı kaygıya karşı kulllanılan ruhsal işlevler olup, genellikle bilinç dışı süreçlerdir. Birey çoğunlukla, kullandığı savunma düzeninin bilincinde değildir. Savunma düzenlerini ayrı ayrı sınıflandırmak kuramsaldır. Bunların arasında sınırlar kesin ve keskin değildir. Savunma düzenlerinin önemli bir bölümü insanların günlük davranışlarında görülür. Ancak, bunlardan bir kaçı etkinlik ve üstünlük kazanırsa bireyin gerçekle bağlantısını ve uyumunu bozar. Böylece savunma düzenlerinin önemli bir bölümü türlü hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasında rol oynar. Savunma düzenleri genel olarak benliğin karşılaştığı tehlikeyle başetme, savaşma ya da tehlikeden kaçıp kurtulma biçiminde işler. Bastırma (Repression, Refoulement): Benliğin ilk tanınan ve tanımlanan savunma düzenidir. İlk kez, Freud tarafından ortaya atılmış zamanla bütün öteki savunma düzenlerinin temelini oluşturmuştur. Korku ve suçluluk gibi kaygı yaratan durumların bilinç alanı dışına itilmesi ve bastırılmasıdır. Bilinç alanı dışında bulunan bu tür duygular konuşma sırasında, düşlerde ya da davranışlarda değişik biçimde ortaya çıkabilir. Bastırma düzeni kaygı yaratan durumların bellekten silinmesi değil, bilinç alanı dışında tutulma çabasıdır. Bastırılan duygular, düşünceler, değişmeden kalır, varlıklarını korur ve kendilerine çıkış yolu, eyleme geçmek için fırsat ararlar. Unutma, isteksizlik, durgunluk, dalgınlık, kimi kez bilinç alanına kadar yaklaşan kaygıdan kurtulmak için kişiliğin denetimi ve engellenmesi sonucu oluşan güncel yakınmalar ve belirtilerdir. İnsanı, söylediği ya da yaptığı zaman pişman olacağı kaygı duyacağı bir davranıştan korur. Yüceltme (Sublimation): İlkel nitelikte eğilim ve isteklerden doğan çatışma ve kaygıların toplumsal nitelik kazanması, yararlı etkinliklere dönüştürülmesidir. Yüceltmede, güdülerden kaynaklanan eğilime ket vurulmuş, güdünün amacına ulaşması engellenmiştir. Güdü kendi amacı dışında bir nesneye yöneltilmiştir. Özgecilik (Diğerkâmlık) (Alturism): Ben tutkusunun ve bencilliğin bastırılarak, ilgi, sevgi ve saygının başkalarına yönelmesidir. Bu tür işleyen savunma düzenlemesinde kişi sürekli olarak başkalarının sorunlarıyla ilgilenir. Onlara çözüm bulmaya çalışır. Böylece, kaygıdan kurtulma yollarını arar. Özgeciciliğin sınır ve düzeyi, kişinin bilgi ve kültür düzeyine göre değişir. Kimsesiz bir çocuğa, komşusuna yardım eden insanla, insanlara yardımcı olmak için çalışan hekim, bilimadamı ya da insanları aydınlatmak için çabalayan yazar romancı da özgecidir. Sezinleme (Tahmin) (Anticipation): İnsanın kişiliğini, güçlerini, yeteneklerini ve gerçekleri iyi biçimde değerlendirmesi, geleceğe yönelik doğru çıkarımlar ve düzenlemeler yaparak karşılaşılması olası iç çatışmalardan, bunların yaratacağı kaygılardan uzak kalabilmesidir. Belirli alanlarda kendisini yetersiz, beceriksiz, aşağı gören insan, o alanla ilgili uğraşılardan uzak kalarak kendisine verdiği değer ve saygınlıkla, beceriksizliğin yarattığı aşağılık duygusu arasındaki çatışmadan doğan kaygıdan kurtulabilir. Ya da yetersiz ve beceriksiz olduğu alanda kendisini geliştirme ve yetiştirme çabasına girişerek kaygıdan uzak kalır. Şakaya Vurma (Mizah) (Humor): Kişide kaygı uyandıran duygu ve düşüncelerin cidiye alınmamasıdır. Bir insan bir konudaki yetersizliği ya da beceriksizliği nedeniyle çevrenin kendisini küçük göreceğinden çekinip bir girişimde bulunamaz ya da davranış yapamazsa, çevreden beklediği eleştirileri şakaya vurup kendi kendine yönelterek kaygıdan kurtulabilir. İstediği davranışı gerçekleştirebilir. Çilecilik (Ascetisism): Bilinçli bir biçimde boyun eğme düzenini kullanarak haz veren kişilerden, nesnelerden, olaylardan uzak kalabilmek için çaba harcamak, bunlara dinsel, mistik savunmalarla karşı koyabilmektir. Böylece, çatışma ve kaygı uyandıracak olan türlü ilişkilerin kurulmasından kaçınılır. Ancak bu tür biryaşam tekdüze sürüp gider. Bağlanılan düşünce ve amaç yeterli doyumu sağlayamazsa, ruhsal sorunlar ortaya çıkar. Dengeleme (Yerini Doldurma) (Telafi) (Compensation): Kişinin doyurulamayan, engellenen dilek, istek ve amaçları yerine başkalarını koymasıdır. Derslerinde başarısız olan bir öğrencinin spor yaparak saygınlık kazanması, işinde başarısız olan bir kişinin dernek işleri çok iyi ve yararlı biçimde yürütmesi, bu savunma düzeninin sağlıklı sonuçlarıdır. Bu savunma düzeni, bedensel eksiklik ve sakatlık durumlarından kaynaklanan aşağılık duygusunun karşılanmasında da önemli rol oynar. Bedensel eksiklik, sakatlık ve çirkinliklerin doğurduğu kaygıdan kurtulmak için harcanan çaba, kişinin yaratıcılığına ve kendisini gerçekleştirmesine olumlu katkılar yapar. Buraya kadar anlatılan savunma düzenleri genellikle bir yandan bireyin ruh sağlığını bir yandan, topluma uyumunu bozmadan kullanabildiği düzeneklerdir.Saplantı (Fixation): Çocukluk yaşantısında iz bırakmış bir dönemle ilgili, kişiye, nesneye, duruma bağlı kalmaktır. Saplantı sonucu çocukluk dönemine özgü duygu, düşünce ve davranışlar ortaya çıkar. Kimi insanda saplantı nesnesi değişmeden kalır. Kimi insanda, bunun yerine başkaları geçer. Saplantılar ve gerilemeler güdülerin doyumuna bağlıdır. Çocukluk ve gençlik çağında güdünün doyum biçimi kişinin kaygısını giderir. Gerileme (Regression): Davranışların çocukluk ve gençlikteki duygusal gelişme dönemlerine geri dönmesidir. Gerçeklerden kaçmak, kaygı ve gerilimden kurutulmak için birey çok eskilerde kalmış çocukluk yaşlarının tutum ve davranışlarını benimseyerek, o yılların dirlik düzenlik içinde olan, aileden ve çevreden destek bulan, anlayış gören dönemini yeniden yaşamak ister. Bilinç alanı türlü korkular, endişeler, gerçekdışı düşüncelerle dolar. Günlük yaşamın gerçekleriyle başa çıkamayan, bunların yarattığı kaygıyı başarılı biçimde çözemeyen kişi, ruhsal bir yakınma ya da bozukluğa sığınarak kendisini savunur. Ancak bu savunma biçimi sağlıklı değildir. Kimi kez gelip geçici gerilemeler günlük yaşamda da ortaya çıkar. Yabancı birinin yanında heyecanlanmak, düşündüğünü söylememek, kekelemek, aşırı el kol hareketleri yapmak, küçük bir engel karşısında bağırıp çağırmak, çevreden anlayış ve destek beklemek, aşırı duyguların ya da çoşku belirtileri çocukluk dönemi saplantılarına geri dönüştür. Düşlem (Hayal Kurma) (Day Dream): Gerçeklere uymayan ya da günlük yaşamda doyum olanağı bulunamayan isteklere, beklentilere, amaçlara imgeleme ve düş yoluyla doyum aramaktır. Çocukluk ve gençlik çağında sık işleyen bir düzendir. Yaratıcılığı artırır. Duygu ve düşüncelere gelişme ve yüceltme olanağı kazandırır. Ancak, gerçekle düş arasındaki sınır iyi ayrılamazsa, çatışma ve kaygılar çözümü güç boyutlara ulaşır. Boyun Eğmek (Submission): Çatışma ve kaygıdan kurtulmak için başkalarından gelen etkileri kolayca kabul ederek bunlara tartışmasız uyum göstermektir. Çocukluk ve gençlik çağında, bir sınır içinde, kişilik gelişmesine olumlu katkısı olan bu düzenin bütün yaşam boyu sürmesi kişilik gelişmesini engeller. Dışa Yansıtma (Projection): İnsanın kendisinde görmek istemediği eksik, yersiz davranışları, beğenmediği duygu, düşünce, istek ve amaçları başkalarına ya da çevresine yüklemesidir. İki tür davranış söz konusudur. Birinde, kişi beceriksizliğinin, yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini başkalarında arar. Okulda başarısız olan genç bu durumundan ana babasını, öğretmenini sorumlu görür. İkinci yansıtma biçiminde, kişi kendisinin olumsuz, çirkin hatalı istek ve tutumlarını başkalarına yakıştırır. Kimi kez dışa yansıtma düzeni, iki kişi arasında karşılıklı olarak işler. İki taraf da bütün çirkin ve kötü gördükleri yanlarını birbirlerine yansıtırlar. Belli sınırlar içinde, kişiliği kaygıdan koruyan, kişinin gelişmesinde olumlu katkıları olan bu düzenleme aşırı ve sürekli olursa, kişinin kendisini doğru tanıyıp değerlendirmesini bozar. Ket Vurma (Inhibition): Uyaranların varolmasına karşın, çatışma ve kaygıdan kurtulmak için bir davranışın başlamasını ya da başlayan bir davranışın sürdürülmesini engellemektir. İnsan ket vurmayı bilinçi ve bilinçsiz yapar. Bilinçli yapılan ket vurmaları, bilinçdışı işlev yapan bir alışkanlık ve davranış biçimi durumuna da dönüşebilir. Utangaçlık (Bashfulness): Gerçeklerden kaçmak çevreyle ilişki kurmamak için, sıkılma, az konuşma biçiminde oluşan bir savunma düzenidir. Çocuklarda ve gençlerde sık görülür. Güvensizlik sonucu ortaya çıkar. Cinselleştirme (Sexualization): Her konuda cinsel simgelere başvurulmasıdır. Her tür ilişkiye cinsellik yakıştırarak duygusal gelişmenin ilkel dönemlerine geri dönüp gerçeklerden kaçılır. Tutulma, Duygu Yalıtımı (Isolation): Bu tür düzenler sonucu uzun süre duygusal ilişki ve bağlantılar engellenerek çevreyle uyum bozulur. Akla Uydurma (Rationalization): Duygusal ve coşkusal kaynaklı düşünceye inanan kendisine ya da başkalarına karşı inandırıcı nedenler bulmasıdır. Yeteneksizliği yüzünden uyumsuz ve başarısız olan insan, bütün    çabasını   kullanarak kendisini haklı gösterecek neden ve etkenler arar. Başarısız öğrenci, eğitim düzenini; alkol bağımlısı, insanların anlayışışsızlığını; golü kaçıran oyuncu sahanın kötülüğünü ileri sürer. Çocuğuna kötü davranın, ona dayak atan baba, kendi babasının da böyle yaptığını söyleyip davranışını yararlı bulur. Kimi kez gerçeklerin verdiği kaygıdan, yalın ve yüzeyel mantık oyunlarıyla kaçılır. Gerçekleri Çarptırma (Distortion): Kaygı yaratıcı ya da rahatsız edici bir gerçek karşısında onu olduğu gibi değil de, olmasını istendiği biçimde görüp kabullenmektir. Halk arasında bazen “kendine yontmak” deyimiyle anlatılan durumda kişi, gerçeğin kendisine yararlı ya da çıkarına olan yanını görür. Yön Değiştirme (Displacement): Kişinin iç çatışmadan ve kaygıdan kurtulmak için bir nesneden, kişiden, durumdan başka bir nesneye, kişiye, duruma kaymasıdır. Kötüleme (Blaming): Elde edilemeyen, erişilemeyen, ulaşılamayan kişilerin, nesnelerin, amaçların kötülenerek kaygıdan kurtulma yoludur. Başarısız öğrenci okulu, sevdiği kızla evlenemeyen genç, kızı ya da ailesini kötüler, “Kedinin ulaşamadığı ciğere mundar demesi” gibi… Karşı Saldırı (Counteract): Bir eleştiri ya da kınama karşısında duyulan kaygıdan kurtulmak için, bunların doğru olup olmadığını düşünmeden, eleştiriyi yapanın kişiliğine saldırmaktır. Bu davranış biçimi, eleştiriyi yapan kişiyi savunucu duruma getirir. Dışlaştırma (Acting Out): Bilinç alanına gelen duygu, düşünce ve isteklerin hiçbir denetimden geçmeden ortaya konulması ve gerçekleşmesine çalışılmasıdır. Yakınlarına karşı olumsuz duygu ve düşünceleri olan birinin bunları onların yüzüne söylemesi, bu davranışı yüzünden doğacak kırgınlık ve tepkileri göze almasıdır. Birçok kişi kendilerini engelleyen, kaygı yaratan kişilere, nesnelere, durumlara karşı devamlı söver. Bu durum onlara bir süre rahatlık verir, ancak sık sık çatışmalara yol açar. Gerçeklerden Kaçma (Avoidance): Çevreye uyumsuzluğun doğurduğu kaygıdan kurtulmak için gerçekleri kabul etmemek, onlardan uzak kalmak çabasıdır. Bu durumda, insan karşısına çıkan engeli aşmak için çalışacağına bütün çabasını ondan uzak kalmak için kullanır. Kişi bir düş dünyası içinde yaşamaya başlar, istek ve beklentilerine gerçeklerden doyum arama yerine, kendisine kolay gelen imgeleme ve düşlerden doyum bulmaya çalışır. Denetleme (Controlling): İç çatışmalardan kurtulmak, kaygı düzeyini azaltmak için davranışlara aşırı ve gereksiz özen gösterilmesidir. Ufak bir hata yapmak endişesi ve korkusu yüzünden davranışların bir çoğu engellenir ya da aşırı denetim yüzünden rahat yapılamaz. Türlü korkular ve takınaklı düşüncelerle davranışlar üzerinde sürekli bir denetim sağlanır. Yadsıma (İnkâr) (Denial): Erişilemeyen ya da ilişki kurulamayan kişilerin, nesnelerin, çevrelerin varlığını kabul etmemek, bunlardan haberdar değilmiş gibi davranmaktır. Kimi kez kınanmaktan ve eleştirilmekten çekinildiğinden, suçluluk duygusu ve cezadan korkulduğundan, kimi duygu ve düşünceler yok sayılır. Tepki Oluşturma (Reaction-Formation): Gerçek duygu düşünce ve beklentilerin tam karşıtlarını benimseyip göstermektir. Gerçekte kaygılı sıkıntılı, mutsuz olan bir insanın neşeli, şakacı mutlu görünmesi böyle bir düzenle oluşur. Simgeleştirme (Symbolizition): Baskı altında bulunan duygu ve düşüncelerin biçim değiştirerek bilinç alanına girmesidir. Düşlem ve rüyalarda işlerliği olan bu düzen, ruh hastalıklarında algı ve düşünce bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açar. Karşıtlar Birliği (Ambivalence): Aynı kişiye ya da nesneye, aynı anda sevgi, nefret gibi karşıt duygular beslenmesi; çekingen-saldırgan davranılması, iyi- kötü, güzel-çirkin, doğru-hatalı biçimde düşünülmesidir. “Ben babamı çok severim, bir an önce ölsede kurtulsam” cümlesi karşıt duygu ve düşüncelere bir örnektir. Duygu Dönüşümü (Conversion): Ruhsal çatışma sonucu bastırılmış duygu ve düşüncelerin simgesel olarak bedensel belirti ve yakınmalarla dışırıya yansıtılmasıdır. Çekindiği, korktuğu için istediği yere gidemeyen, bu durumu kişiliğiyle bağdaştırmayan bir kimsede yürümenin bozulması. Sevip saydığı birine kızan, kötü söz söylemek, sövüp saymak isteyen ancak bunu yapmaktan savunma çekinen ve korkan birinde konuşmanın bozulması ya da konuşamamak, bu düzeni sonucu ortaya çıkan belirtiler arasındadır. Hastalık Hastası (Hypocondria): Benlik tarafından kubul edilemeyen olumlu doyumlu yolu bulamayan dürtülerin bedene yönelerek sürekli yakınmalara   yol açmasıdır. Çevreden ilgi ve sevgi görmediği kanısında olan kişi devamlı yakınmalarıyla bu ilgiyi sağlamaya çalışır. Bedenleştirme (Somatization): Aynı türden bir savunma düzenidir. Kimi kez yakınmalar, belirli bir amaca erişmek için oluşan bedensel belirtilerle dışa yansıtılır. Bölünme (Dissociation): Duygusal ve coşkusal baskıların yarattağı kaygı ve endişeden kurtulmak için kendi aralarında birlik oluşturan etkinliklerin ayrı ayrı davranış biçimleri olarak ortaya çıkmasıdır. Bir sınırdan sonra bölünme ruhsal bozuklukların temel belirtisi durumuna girer. Duygu, düşünce davranış arasında bağlantı kalmaz. Sevgi öfkeyle anlatılır. Mutululuk ağlayıp dövünerek ortaya konur. Yap Boz (Undoing): Kişinin yaptığı ya da yapmayı tasarladığı kötü, olumsuz bir eylemi ortadan kaldırmak amacıyla bir dizi davranışta bulunmasıdır. Bu davranışlar obsesif-kompulsif kişilikte ve nevrozlarda görülür.   

Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog

SERÇE KUŞUNU ELLE BESLEMEK

Bir gün İstanbul’un azda olsa kalmış olan güzelim parklarından birinde oturmuş simit yerken, birkaç serçenin bana yaklaştığını yediğim simitten dökülen susamları yediklerini fark ettim. Susamlar 15-30 cm arasındaki bir mesafeye dökülüyor ve serçeler ürkekçe de olsa gelip onları alıp kaçıyorlardı. Alışmışlar diye düşündüm çünkü ben diğer insanlardan farklı olarak serçelere güven verecek biri olduğumu düşünmüyordum. Bütün bu keyif verici olup biteni seyrederken bir serçenin bana daha da yaklaştığını, aramızdaki mesafenin 10 cm kadar kaldığını fark ettim ve elimdeki küçük bir simit parçasını çok sakin ve dikkatlice ona doğru uzattım. Çok ama çok dikkat ediyor, o güven mesafesini korumak için tüm dikkatimi serçeye ve elimin ucundaki simit parçasına odaklıyordum. Bir müddet sonra serçe geldi elimden simit parçasını aldı ve hızla uzaklaşıp gitti. Şaşırmıştım, yaşayan bir serçeye ilk kez bu kadar yaklaşıyordum, bir serçeye en son bu kadar yaklaştığımda; çocukken sapanla avladığım serçeyi hatırladım ve şu anda yaşadıklarıma biraz vicdan azabı biraz da; ‘’çocukluktu ne yapayım’’ dediğim  işe yarar bir savunmayla baktım. Bizim serçeye gelince 2 dakika sonra tekrar gelmişti ve daha cesur bir biçimde bana yaklaşıyordu, ben yine dikkatli ve nazik bir biçimde ona elimdeki simit parçasını uzattım o yine aldı ve uçtu. Sonrasında birkaç arkadaşını daha alıp gelmişti ve daha cesur ve kararlı bir biçimde bana verdikleri görevi yerine getirmem için,   gidiyor ve geliyorlardı. Bir anda serçeleri eliyle besleyen bir hale dönüşmüş, onlarla kuruduğum güven ilişkisinin mutluluğunu yaşıyordum. Onlar ne yaşıyor diye düşünürken, parkta keyifle oynayan oğlum hışımla yanıma geldi ve  ‘’baba beni sallarmısın ?’’ diye masum isteğini iletti. Serçeler hışımla gelen oğlumdan öyle ürkmüşlerdi ki, pııırrr diye uçtular ve gittiler. Serçelerin uçup gitmesine ben yol açmamıştım yaşamın doğal akışı (oğlumun benden onu sallamamı istemesi) buna neden olmuştu. Bu durum karşısında üzülsem de, dövünmemem gerekiyordu. 
  
Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog